Çin’in kültürel soykırımının bir başka hikayesi, kısılan “İpek Yolu’nun Sesi!”

(Uygur Hareketi)

Çin Halk Cumhuriyeti’nin Doğu Türkistan’da Müslüman Uygur Türkleri, Kazaklar, Kırgızlar ve diğer Müslüman azınlıklar üzerinde kurduğu baskı düzeni hayatın her alanında yaşanıyor. Milyonlarca Uygur’u toplama kamplarına gönderen Çin Komünist Partisi, Uygur Türk kültürünü de bölgeden silip atmak istiyor. Pekin Yönetimi’nin bu adımları Doğu Türkistan’da yaşanan kültürel soykırımın en açık göstergesi. Bu kültürel soykırımın çarpıcı hikayelerinden biri de ‘İpek Yolu’nun Sesi’ adlı yarışmanın 2016’dan sonra yasaklanması ve programda yer alan kimselerin tutuklanarak kamplara gönderilmesi.

Amerikalı Akademisyen ve Uygur İnsan Hakları Projesi’nde görev yapan Dr. Elise Anderson’un “Pop Müziğin Politikası: Çin’de Uygur Müziğindeki Yükseliş ve Baskı” (The Politics of Pop: The Rise and Repression of Uyghur Music in China) başlıklı bilimsel çalışması sanat alanında Doğu Türkistan’da yaşananlara ışık tutuyor. Anderson, bu çalışmada Uygur dili ve müziğindeki değişim sürecini detaylı bir şekilde inceliyor. Los Angeles Review Books adlı internet sitesine yayınlanan araştırma Anderson’un Urumçi’de televizyon kanalında düzenlenen şarkı yarışmasını ve O’nun nasıl katıldığını anlattığı bölüm ile başlıyor.  2014 yılında, Xinjiang Televizyonu’nda yayınlanmaya başlanan Voice of Silk Road (İpek Yolu’nun Sesi) şarkı yarışmanın Çin’in kültürel baskısına direnmenin bir yolu olarak kendini gösterdiğini kaydediyor. Anderson, yarışmanın ilk yapıldığı yıl Eylül ayında Urumçi’de yapımına başlanan programı bizzat görmek amacıyla Sanat Enstitüsü’nün oditoryumuna gidiyor. Orada programın hazırlıklarını yakından inceliyor. O tarihte, iki yıla yakın süredir Urumçi’de Uygur klasik müziği ‘muqam’ ve onun Sufi tarihindeki uygulamaları üzerinde çalışan Anderson, bir arkadaşının da teşviki ile yarışmaya kaydoluyor. Programın başlamasından bir gün önce kaydolduğu için Uygurca şarkı ezberleme fırsatı bulamayan Anderson, İngilizce caz müziği türünde bir şarkı söylüyor. Jüri üyeleri ilk başta şaşırsalar da onun Uygurcayı ana dili gibi konuşmasını beğeniyor ve bir üst tura çıkarıyor. Bir anda televizyon seyircilerinin ilgi odağı haline geliyor. Hatta, kendisi bile alışverişe çıktığında sağda solda insanların, “Bu televizyondaki Amerikalı kız değil mi?” diye arkasından ‘dedikodusu’nu yapması kulağına çalınıyor. Müzik konusundaki yeteneği onu yarı finale kadar taşıyor. Yarışma süresince 6 kadın adayla birlikte  Uygurca ‘Buraderler’ yani ‘Kardeşler’ grubu içinde yer alıyor. Bu grupla birlikte çeşitli türlerde şarkılar söylüyor, Anderson. Bölgedeki politik durum nedeniyle yarışmanın bütün bölümleri banttan yayınlanıyor. Yarışmanın ilk bölümlerinde hem yapımcılar hem de jüri üyeleri adayların sahne sırasında kullandıkları dile dikkat ediyor, eğer Uygurca konuşamayan varsa kendi dilinde konuşmasına müsaade ediliyor. Ancak ilerleyen turlarda bütün yorumlar, eleştiriler ve tavsiyeler Uygurca yapılmaya başlanıyor. Hattan Han Çinli bir kadın adaya bile eleştiriler Uygurca yapılıyor. Bunun yapılmasındaki temel amaç ise Uygur ana dilinin saflığını korumak ve böylece Çin’in kültürel baskılarına karşı koyabilmek. Bu yarışma, Uygur kültürünün yok olmaya başladığı o dönemde bir anlamda ‘son koruyucu’ misyonunu üstleniyor. Anderson, geriye dönüp baktığında Uygur gösteri sanatları adına yapılan bu etkinliğin, sahne önünden sahne arkasına kadar her aşamasında ve her noktasında Çin’de Doğu Türkistan halkının sivil toplum özelliğini ortaya koyan en önemli adımlardan biri olduğunu söylüyor.

Doğu Türkistan’da Komünist Parti’nin Uygur halkına yönelik baskılarını artırmaya başlaması ile birlikte İpek Yolu’nun Sesi yarışması da üç sezonun ardından sonlandırılıyor. Anderson’un aktardığı bilgilere göre yapımcılar Muhtar Bughra ve Memetjan Abduqadir tutuklanarak kamplara gönderiliyor. İlk sezonda birinci olan Zahirshah Ablimit de Atush’da kamp sürülüyor. Muhtar’ın serbest bırakıldığına dair duyumlar olsa da Memetjan ve Zahirshah ile ilgili tek bir bilgi alınamıyor. 2016 yılı ortalarında ülkesine geri dönen Dr. Elise Anderson bölgedeki gelişmeleri takip ettiğinde Uygur pop müziğinin baskı ile nasıl bir dönüşüm geçirdiğine şahit oluyor. Örneğin ünlü şarkıcılardan Shir’eli El’tekin’in Devlet Başkanı Xi Jinping’in adına eser yayınlaması gibi. 2020 Çin Yeni Yılı kutlamasına bir çok Uygur sanatçı katılsa da hiçbir Uygurca şarkı söylemiyor. Doğu Türkistan’ın en ünlü halk ozanlarından Abdurehim Heyit, 2017 yılında Çin Hükümeti tarafından kaçırılıyor. Uzun bir süre kendisinden haber alınamıyor, ancak uluslararası toplumun baskısı nedeniyle 2019 yılında ‘serbest bırakılıyor’. Dutarist, şarkıcı ve şarkı sözü yazarı Sanubar Tursun, 2018’de bir anda ortadan kayboluyor ve bir yıl sonra kendisinden haber alınıyor. Uygur halk şarkılarını dillendirmesi ile bilinen Parida Mamut da Sanubar Tursun’un yaşadıklarına benzer bir ‘ortadan kaybolma’ zulmü görüyor. Kamuoyunun ‘Uygur Justin Biber’ olarak bildiği Ablajan’dan 2018 yılının Şubat ayından beri haber alınamıyor ve nerede olduğu bilinmiyor. Hem akademisyen hem de şarkı söyleyen Rashida Dawut ise bir yıl kampta kaldıktan sonra gizli bir mahkeme sürecinden sonra 15 yıl hapis cezasına çarptırılıyor.

Chen Quanguo’nun Parti Sekreteri olarak Doğu Türkistan’ı yönetmeye başlaması ile Uygurlar üzerindeki baskının arttığına dikkat çeken Anderson, oradaki televizyon kanallarında Uygurca yayınların zaman içerisinde yok olacağını ifade ediyor. Anderson, “Bugün Uygurlar daha az eşit, hayal edilebilecek en umutsuz durumda ve daha az özgür. Bugünkü şartlara bakıldığında 2014 yılı eski güzel günler gibi” değerlendirmesini yapıyor.

Dr. Elisa Anderson, Doğu Türkistan’a son ziyaretini 2018 yılında yapıyor. Bu ziyaret sırasında sevilen şarkıcılardan birinin daha serbest bırakıldığını ve ‘Güzel Xinjiang’ isimli bir şarkı çıkardığını duyuyor Anderson. Ancak burada Anderson’un dikkat çektiği husus şarkının isminden ziyade bugün ortaya koyduğu anlam ile daha önceki yıllarda kastedilen mana arasındaki tezatlık. Bir dönem Çin müzik sektörüne de girmeye çalışan ancak muvaffat olamayan aynı şarkıcının 2014 yılındaki konserine de giden Anderson, orada açılışın ‘Bizim bir tarihimiz var’ adlı eser ile yapıldığını hatırlatıyor. Şarkının sözleri arasında yer alan ‘vatan’ ifadesinin Uygurlar için ne Çin ne de Xinjiang olduğunu, gerçek anlamda bağımsız ve hür Doğu Türkistan manasına geldiğini söyleyen Anderson, konsere beraber gittiği arkadaşın bu sözleri duyduktan sonra gözyaşlarını tutamadığını aktarıyor. Konser sonrası arkadaşı, ‘Sadece eşit olabilseydik, bize eşit bir şekilde davransalardı’ diye üzüntüsünü dile getiriyor şarkının şu sözlerini hatırlayarak,

“Ey sevgili vatanım, sen benim ruhumdan daha değerlisin

Bırak böyle gelsin, ben senin için hayatımı feda ederim”

 

 

 

Share

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Campaign for Uyhgurs

We defend the human rights of uyghur people and the free world by exposing and confronting the chinese government's genocide, and empowering uyghur women and youth in the diaspora.

Devamını oku