Çin Komünist Partisi’nin Doğu Türkistan’da işlediği soy kırım suçlarını durdurmasını isteyen dünyanın çeşitli yerlerinden ve her inanıştan 80 dini lider ortak bir açıklama yaparak Pekin Hükümetini kınadı. Bu çağrıya katılanlar arasında Katolik Kilisesinden temsilciler yer alsa da Papa Francis’in sessiz kalması dikkatleri çekti. Papa’nın bu sessizliği akıllara 2. Dünya savaşında Nazilerle iş birliği 12. Puis’i hatırlattı. Hitler ile anlaşma yapan 12. Puis, Nazilerin milyonlarca Yahudi’yi katletmesine göz yummuştu.
Bugün de Vatikan ve Papa Francis, insanlık tarihi açısından yeni bir sınav vermeye başladı. Kardinal düzeyinde verilen sınırlı tepkilerin dışında Roma Katolik Kilisesi’nin dini lideri Papa Francis ve Vatikan, ateist ve hiçbir dini inanca saygısı olmayan hatta bir dine inanmayı hastalık gibi gören Çin’in yaptıklarına göz yummaya devam etti. Bunun temelinde Vatikan’ın 2018 yılında Çin ile hazırladığı gizli bir anlaşmanın yattığı kaydedildi. Vatikan anlaşma ile Çin’deki Katoliklerin korunacağına inandı. Religion News’in internet sitesinde konu hakkında bu anlaşma ve Papa’nın tutumu üzerine detaylı bir analiz yayınlandı. Vatikan ile Çin arasında imzalanan anlaşmadan bir yıl sonra Japonya’ya giden Papa Francis, ‘Pekin’i ziyaret etmek isterdim, Çin’i seviyorum’ açıklamasını yaptı.
Komünist Parti’nin 1949 yılında Çin’de yönetimi ele geçirmesinden sonra bütün Hıristiyan misyonerler sınır dışı edildi. Katolikler, Çin’de kendilerini gizlemeye başladı. Yeraltına saklanmış ve devletten gizlenerek faaliyet gösteren Kilise mensupları devlet tarafından yakın takibe alındı, hapse atıldı kimileri işkence dahi gördü. Ancak Çin’in kendi siyasi ve ekonomik çıkarları uğruna Vatikan’ı da yayına çekmek için attığı adımlar sonucunda yapılacak bir anlaşma ile oradaki Hıristiyanlara dini faaliyetlerini gerçekleştirmek için özgürlükler verileceği ifade edildi. Gelecek ay imzalanması beklenen anlaşmaya Katolik dünyasından şiddetli eleştiriler yönetildi. Avustralya Kardinali Raymond Burke, “Bu anlaşma Çin’in ellerinde hayatını kaybedenlerin muazzam acılarının reddi olmuştur” diye tepki gösterdi. Çünkü, Vatikan Çin’in bugüne kadar işlediği zulümleri görmemezlikten geldi.
Doğu Türkistan’da bugün yaşananlar 2. Dünya savaşı sırasında Almanya’da yaşananlardan farklı değildi. O günde milyonlarca insan toplama kamplarına gönderildi ve sadece Yahudi oldukları için yok edildi. Bugün de Uygurlar ve diğer Müslüman Türkler benzer durumla karşı karşıya kaldı. 3 milyon insan toplama kamplarına gönderilirken tek gerekçe onların dini hayatlarının gereklerini yerine getirmesi ve kültürlerine sahip çıkmasıydı. Nazilerin yaptığına ses çıkarmayan Papalık bugün de Çin Komünist partisinin zulümlerini yok saymaya devam etti. Yahudi çocukları zorla ailelerinden koparıp onları yetimhanelerde toplayan sonra da Nazilerin toplama kamplarına gönderen Papalık o dönemde soykırıma destek verirken bugün de Uygur çocukların devlet yurtlarına yerleştirip dinsiz ve komünist doktrine göre yetiştirilmesini yok sayan bir Vatikan ile karşı karşıya kalındı. Doğum kontrolüne karşı çıkan Katolik dünyasının liderleri, Uygur kadınların zorla kısırlaştırılmasına ve karnındaki çocukların öldürülerek alınmasında hiç haberleri yokmuş gibi davranmaya devam etti. Ailenin birliği ve beraberliğine önem veren Hıristiyan Dinin en önemli merkezi ve devlet olarak temsilcisi Vatikan, Doğu Türkistan’da ailelerin parçalanmasına, inançlı kızların ateist Çinlilerle evlendirilmesine ‘dur diyemedi’.
Bugün başta Papa Francis olmak üzere bütün dini liderler önemli bir kararla yüzleşmek zorunda. O da Çin Komünist Partisi’nin yaptığı soykırımlara dur deyip doğru tarafı mı seçmek yoksa tarihe yeni 12. Puis’ler olarak geçmek?
Abdulhakim Idris,