Her yıl 3 Mayıs, dünya genelinde basın özgürlüğü günü olarak kutlanıyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler kuruluşunun ‘Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ de aynı dönemde yayınlanıyor. Bu endeksin son sıralarında yeri değişmeyen ülkelerin başında Çin geliyor. Komünist Çin Yönetimi, yıllardan beri demir yumruğu ile başta Müslüman Uygur Türkleri olmak üzere diğer etnik grupları ezmeye onları yok etmeye çalışıyor. Yaptıklarını duyurmak isteyen gazetecileri veya internet sitelerinde yayın yapmaya gayreti içinde olanları ise anında yakalayıp hapse atıyor. Devlet Başkanı Xi Jinping’in kurduğu ‘Bu yeni dünya medya düzeni’nde muhalif seslere yer yok. Bu nedenle Doğu Türkistan’da işlediği suçları haberleştiren batılı medya organlarını da sınır dışı eden Çin’in Nazileri aratmayan sansürcü yüzünü, bütün dünya Covid-19 virüsü ile artık farkına varıyor.
Sınır Tanımayan Gazeteciler tarafından yayınlanan 2020 yılına ait Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Çin her zaman ki yerini korudu ve yine en sonlarda yer aldı. Çin, 180 ülke arasında 177 sırada yer alıyor. Çin’den daha kötü durumda olanlar, Eritre, Türkmenistan ve Kuzey Kore. Sınır Tanımayan Gazeteciler kuruluşunun bu yıla dair endeksinde Çin ile ilgili değerlendirmeler de dikkat çeken en önemli hususlardan biri Pekin hükümetinin 100’den fazla gazeteci ve blog yazarlarını içeri atarak ilk sırada yer alması. Radio Free Asia’da konu hakkında yayınlanan haberde mahkum olan gazetecilerin çoğunu ise Uygur Türkleri oluşturduğuna dikkat çekiliyor.
Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Çin’in uzun vadede kurmak istediği sisteme dair tespitler de yer alıyor. Devlet Başkanı Xi Jinping’in kendi yönetimince ortaya atılan ‘yeni dünya medya düzeni’ yaklaşımını geliştirmek hatta diğer ülkelere de yaymak hedefine dikkat çekiyor Sınır Tanımayan Gazeteciler. Diğer taraftan Çin’in son yıllarda artan şekilde yüksek teknolojik sistemler geliştirerek basın özgürlüğünü kısıtladığına da dikkat çekiliyor. Pekin yönetiminin teknolojileri kullanarak herkesi gözetleme ve hayatlarını şekillendirmeye yarayan sistemleri uyguladığı yer ise Doğu Türkistan. Bugün Müslüman Uygur Türkleri, kullandıkları telefondan, kapılarına asılan barkodlara, izledikleri televizyondan gittikleri alışveriş merkezine kadar her adımları, her mesajları neredeyse aldıkları her nefes Çin hükümeti tarafından takip ediliyor. Orwellian yaklaşımının yeni çağını hayata geçiren Komünist Parti, bunun neticesinde basın özgürlüğü konusunda son sıralarda yer alıyor. Uygurlar üzerinde deneyip başarılı oldukları dijital veri tabanına dayalı diktatöryal baskı yöntemlerini Çin’in diğer bölgelerinde de uygulamaya başladığı belirtiliyor. Kendi ülkesinden çıkan ve bütün dünyaya yayılan virüs olayında da bunun etkileri de görülüyor. Basın Özgürlüğü Endeksi’nde ifade edildiği üzere Çin, Covid-19 ile ilgili online platformlara düşen her cümleyi anında takip edecek bir sistem kullanıyor artık.
Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Çin’in Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin de geleneksel totaliter rejimlerin her zaman yaptığı şekilde sansür iddialarını yalanladıkları ifade ediliyor. Geçen aylarda batılı 13 gazeteciyi sınır dışı eden Çin Hükümeti, bir yandan da yabancı basın mensuplarını ülkesine davet etme iki yüzlüğünü gösteriyor. Bunun en çarpıcı örneği de yine Doğu Türkistan’da yaşanan ve soykırımı aratmayan insan hakları ihlalleri konusunda yaşanmıştı. Komünist Parti, kendi propagandasını yapmak için bir grup akademisyen ve uzmanı davet etmişti. Bu davete katılanlardan Arnavut kökenli Kanada vatandaşı Olsi Jazexhi, oraya gittikten sonra kendilerine gösterilmek istenen tablo ile gerçekler arasında hiçbir ilişki olmadığını ve Çin Hükümetini sözde eğitim merkezi diye yutturmaya çalıştığı yerlerin aslında birer toplama kampı olduğunu anlatmıştı. Bunun üzerine hemen harekete geçen Komünist sansür sistemi kendi yayınları vasıtası ile Olsi’yi etik dışı davranmakla suçlamış konuyu haber yapan Türk gazetecilerini de hedef almıştı. Sınır Tanımayan Gazeteciler’in Doğu Asya Bürosu Şefi Cedric Alviani de Pekin Hükümetinin Doğu Türkistan hakkında dikte ettirmek istediği konuların Olsi tarafından kabul edilmediğini belirterek, “Bu bir gazeteci bir insan olarak gerçeklerin rapor edilmesi konusundaki cesaretinin göstergesi” değerlendirmesini yapıyor.
Pekin Hükümeti’nin uyguladığı sansürleri derleyerek dünyaya duyuran China Digital Times’te de geçen günlerde yayınlanan haberde de baskı ve sansüre dayalı gözetleme sisteminin zorla Uygurların hayatının bir parçası haline geldiği anlatılıyor. Örnek olarak da Uygur kökenli ve Shenzen’da oturan bir kişinin evine gelen polislerin gözetleme sistemi kurmaları veriliyor. Arsenal’da futbol oynayan Mesut Özil’in Uygurlara sahip çıkan açıklamalarından sonra ‘yalan bilgi vermekle’ itham edilmesi ve maç yayınlarının Çin’de kesilmesi de yakın tarihteki bir başka sansür örneği.
Kısaca ifade etmek gerekirse, bugün Çin Komünist Partisi bir yandan dünyayı hakim olmayı hedeflerken diğer yandan Doğu Türkistan’daki işgalini meşrulaştırmak istiyor. Bunun için de çok sofistike teknolojilere dayalı baskı ve sansür sistemlerini kullanıyor. Ancak tarihte hiçbir zaman diktatörlüklerin ve totaliter rejimler sonsuza kadar ayakta kalmadığı da bir gerçektir. Çünkü özgürlük her zaman galip gelmiştir. Tıpkı, Nazilerce kitapları yakılan Helen Keller’in dediği gibi, “Tiranlık, fikirlerin gücünü bozguna uğratamaz.”