(Abdulhakim Idris)
Çin komünist diktası, Doğu Türkistan’da Müslüman Uygur Türkleri, Kazaklar ve diğer Türk toplumlarına yönelik soykırımına hız kesmeden devam ediyor. 3 milyon Müslümanın Nazilerden ilham alınarak kurulmuş toplama kamplarına gönderildi, orada işkence ile dinlerinden vazgeçmeleri istendi. İnsan aklının alamayacağı bu işkencelere İslam dünyasının sözde önde gelen ülkeleri ise yeterince ses çıkaramadı. Bir dönem şeytan ayetleri kitabını yazdı diye Salman Ruşdi hakkında idam fetvası yayınlayan İran İslam Cumhuriyeti, Kur’an-ı Kerim’i yeniden yazmaya kalkan hatta Müslüman olmayı hastalık kabul eden Çin Komünist diktasına en büyük desteği verdi. Komünist yönetimin dünyayı ekonomik olarak işgal etmesi amacıyla geliştirdiği ‘Bir Kuşak Bir Yol Projesi’nin en büyük ortaklarından biri oldu.
Bundan tam 22 yıl önce Hint asıllı Salman Ruşdi, İslam dünyasını ayağa kaldıran ‘şeytan ayetleri kitabını yazdı. Kitapta hem yüce dinimiz İslam’a hem de Peygamberimiz Hz. Muhammed’e hakaretler yer alıyordu. 1979’daki devrimden 11 yıl sonra yayınlanan bu yayına en büyük tepkiyi adını İslam Cumhuriyeti olarak koyan ve kendisini İslam dünyasının lideri olarak gören Humeyni gösterdi. İran Lideri Humeyni Ruşdi hakkında ölüm fetvası yayınlandı. Ki bu dava son yıllara kadar gündemden düşmedi. 2006 yılına gelindiğinde batı dünyasında Hz. Peygamber’e hakaret eden yeni bir girişim ortaya çıktı. Danimarka merkezli bir dergi, Alemlere Rahmet olarak gönderilen şefkat Peygamberi Hz. Muhammed’i (haşa) terörist gösteren karikatürler yayınladı. Bu yayınlara da İslam dünyasından büyük tepki geldi. İran hükümeti hem Danimarka büyükelçisin dışişleri bakanlığına çağırdı hem de Danimarka ile ticari ilişkileri askıya alma kararı aldı.
Başta bu iki hadise olmak üzere bulduğu her fırsatta kendisini İslam dünyasının lideri göstermeye çalışan İran devleti konu Komünist Çin Devleti olunca ‘muhafızlık’ gömleğini çıkarıp bu asrın şeytani devleti Pekin hükümeti ile iş tutmaya başladı. Yıllarca Amerika’yı düşmangören İran’ı yöneten dini liderler, Komünist Diktanın bir başka Müslüman halkına yaptıklarını neredeyse yok saydı. Şeytan ayetlerinin yazarının bulduğu fırsatta asmaya söz veren sözde Alimler, Kur’an-ı Kerim’i evlerden toplatıp yakan, seccadeleri suç olarak gören, hatta Yüce Kitabımızı yeniden yazmaya kalkan bir devletin Ortadoğu’yu ekonomik olarak işgal etmesine köprü olma görevini üstlendi. Bunu yaparken de 3 milyondan fazla Müslümanın Alman nazilerinin yaptığı gibi toplama kamplarına gönderilmesine ses çıkarmadı. Kendi ülkesinde kadınların başının açık gezmesine izin vermeyen mollalar, Kızıl diktanın Uygur kadınların başlarını zorla açmasına hatta başlarını açık fotoğraflarını sosyal medya hesaplarında bütün dünyaya göstermesi için baskı yapmasına bir şey diyemedi. Çocuklarına Müslüman ismini verdiği için yani Hz. Peygamber’in damadı ve yeğeni Hz. Ali’nin adını koydukları için tutuklanan, ailesine dini öğretiyor hapse atılan Uygur babaların hapislerde işkence ile öldürülmesini yok saydı. Halbuki kendi ülkesinde daha ilk okuldan itibaren çocuklara İslam dinini öğrenmeyi zorunlu kılmıştı İran İslam Cumhuriyeti.
Bugün Doğu Türkistan’da kızıl diktanın soykırım yaptığına dair belgeler ve deliller her yerde yayınlanmaya başlandı. Ama İran hükümeti bu soykırıma Çin’in kanlı parasını alma karşılığında ses çıkarmadı. Hz. Peygamber’den sonra halife olan Hz. Ömer’in ‘Dicle’nin kıyısında bir kurt kuzuyu kapsa Allan (cc) onun hesabını benden sorar’ sözünü düstur edinmesi gereken yani dünyanın neresinde olursa olsun başı sıkışan Müslümanların yardımına koşma yükümlülüğü bulunan Müslüman liderlerin, İslam dünyasının sözcülüğü iddiaları Çin oyunu karşısında anlamını yitirdi. Hatta bu durum İran’ın eski yöneticilerinin de dikkatini çekti. Dışişleri eski yetkililerinden Ali Motahari, “İran, ekonomik çıkarlar nedeniyle Çin’in Müslümanlar üzerindeki baskını görmüyor” diyerek durumu özetledi. Motahari İran’ın şeytan diye gördüğü Amerika’nın Uygur Müslümanlarına yönelik baskıyı ve işkenceyi kınayıp yaptırım uygulamasının İslam Cumhuriyeti açısından büyük bir başarısızlık olduğunu kaydetti. Motahari’nin bu tepkilerine basın yayın yolu ile cevap vermeye çalıştı İranlı yetkililer. Bir gazetede Çin’de Suudi Arabistan menşeli vahhabiliğin yayılmak istendiği bunun da İslam’a zarar verdiği ileri sürüldü. Motahari, Suudi Arabistan’ın da Çin’de yatırım yaptığını ve vahhabilik için destek aldığını hatırlatarak bu iddiayı çürüttü. Gelinen noktada İranlı yöneticiler Hz. Ali’nin “Rabbin rızasını kazanmak isteyen, zulmeden buyruk sahibine karşı adalet sözünü söylemelidir” prensibini bir kenara attı. Çin’in İslam dinine sözde destek verdiği yalanına sarılarak vicdanlarını aklamaya çalıştı. Halbuki yine Hz. Ali’nin şu ifadesi de Kızıl Diktanın İran’a nasıl muamele ettiğini tam olarak hatırlattı, “İki yüzlü çıkarcı insanlardan uzak durmak çok zordur. Onlar yapmacık sevgilerini gösterip içlerinde kötülüğü saklarlar. Onları hoşnut tuttuğun sürece sana sevgi duyarlar ve sen bir şeyler verdikçe mutlu olurlar.”
İslam dünyasının içinden geçtiği bu günleri yazacak olanlar geriye dönüp baktıklarında Doğu Türkistan’daki soykırıma ayrı bir bölüm ayıracaktır. Artık Uygurlar için de bütün dünya özellikle de İslam devletleri ve yöneticileri iki kısma ayrıldı, ihtiyaç anında yanında olanlar ve zor zamanda yalnız bırakanlar. İkinci kısma girenler yani Uygurların yaşadığı haksızlık karşısında dik durmayanlar için de Hz. Ali’nin şu ifadesindeki tehlike vardı, “Haksızlık önünde eğilmeyiniz. Çünkü hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz.”