“Ne ihlali, Uygurların insan hakkı yok ki ihlal olsun”
– “İlk derece akrabalarından, büyükanne ve dedelerinden ikisi Yahudi olanlar, Yahudi kabul edilecek ve ‘tahliye’ edilecek
– “Bu kişi eğer bir Alman ile evlenmişse ve çocukları olmuş ise bu çocuklar Alman kabul edilir. Ancak bu kapsamda olanlar kısırlaştırılacak böylece bir daha kan bağı karışımına izin verilmeyecektir.”
Yukarıda yer alan ifadeler, 20 Ocak 1942 tarihinde Nazi Almanyası’nın Berlin civarındaki Wannesse bölgesindeki tarihi toplantısında geçen konuşmalardan alıntılar. Daha sonra ‘Komplo Teorisi’ olarak da film yapılan bu toplantıda Naziler kimleri ölüme göndereceklerini yani ‘tahliye’ edeceklerini tartışmışlardı. Nazi yönetimi hatta bir adım daha öteye giderek, öğretmenlere sınıflarındaki öğrencilerin kafataslarının, kulaklarının ve burunlarının boyutlarını ölçtürüyordu kendi ırklarından olup olmadığını öğrenmek için. Teknolojinin emekleme çağında olduğu dönemlerde insanların yüzlerini okuyup ‘potansiyel suçlu’ değerlendirmesini yapacak imkanı yoktu Nazilerin. Ama bugün Çin Komünist Partisi, Müslüman Uygur Türkleri’nin kafatasının ve kulaklarının boyunu ölçmüyor, onların yürüyüşünden bile anlam çıkaracak yüksek teknoloji kullanıyor. Bu sistemle ile avladığı insanları toplama kamplarına gönderiyor. Bu yüksek teknolojiye dayalı polis devletinde resmi olarak görev yapan bir yetkiliye, “Uygurların insan hakkı ihlal edilmiyor mu?” diye sorulduğunda verdiği cevap ise her şeyi açıklamaya yeterli, “Ne ihlali, Uygurların insan hakkı yok ki, ihlal olsun”
Amerika’nın bağımsız yayın kuruluşlarından PBS, Frontline adlı belgesel programında Çin’in Uygur halkını ileri seviye teknoloji ile kuşatmış polis devletinde yaşananları anlatan tarihi bir belgesel yayınladı. Belgeselde, ilk elden anlatılanlar dudak uçuklatan cinsten. George Orwell’in 1984 adlı kitabında anlatılan ‘büyük birader sizi gözetliyor’ sisteminin ete kemiğe bürünmüş halini yaşıyor Doğu Türkistan halkı. Frontline belgeselinden bir iki gün önce burada Çin’in kullandığı yüksek teknolojilerin Uygur halkının hayatını nasıl cehenneme çevirdiği anlatılmıştı. PBS ekibi, bu belgesel ile orada yaşananları, bu teknolojik sistemi kuranların anlattıkları detaylar ile bir kez daha gözler önüne sermiş oldu.
Uygurların evlerinin kapıları barkodlarla işaretli
Geçmişten günümüze çeşitli dönemlerde ne zaman muhalifler hedef haline getirilse evlerinin kapılarına işaret konmuştur. Bu İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in Mekke’de maruz kaldığı boykot da yaşanmıştır, Türkiye’nin karanlık tarihinde Alevi ailelerinin kapılarına da çarpı işaretleri atılmıştır. Çin hükümeti ise bunun daha kolay yolunu bulup doğrudan barkod yapıştırma yoluna gitmiş. Bu barkodu okutan polis, evde kimlerin kaldığını rahatça tespit etsin diye. Eğer dışardan biri varsa şüpheli olarak alıp götürmek için.
Bugün Doğu Türkistan, Çin’in Uygurları nasıl kolay asimile ederim planlarının neticesinde, güvenlik alanında teknoloji geliştiren şirketlerin hem hedef hem de ürün denedikleri Pazara dönüşmüş durumda. Bölgede faaliyet gösteren çoğu Çinli olmak üzere bin 200 ileri teknoloji şirketi var. Frontline ekibi bu şirketlerden Leon adlı firmadan iki kişi ile görüştü. Görüşmede anlatılanlar bunlar sadece filmlerde olur dedirtiyor insana. Şöyle ki Çin’in Doğu Türkistan’da kurduğu sistemin adı Türkçe olarak ‘Ortak Operasyon Birleşim Platformu’ Bu platforma orada kurulu güvenlik kameralarından, yüz tarama sistemlerine, telefonlara zorla indirilmiş uygulamalardan kapılardaki barkodların okutulmasına, hatta Han Çinlilerinin evlere gidip topladıkları bilgilere kadar her noktadan veri geliyor. Yapay zeka ile desteklenen sistemde bütün veriler analiz ediliyor.
Yüzün gergin ise şüpheli koşuyorsan suçlu muamelesi görebilirsin
Bir köşe başında yer alan kamera kimilerine göre sadece görüntü kaydediyor diye düşünülebilir, ancak Doğu Türkistan’da kurulu sistemde bu kameralar kaydettiği görüntüler yüz hareketlerini analiz edip yorumluyor. Eğer yüz ifadesi gerginse hemen soru işareti konuluyor. Sokakta biraz hızlı koşuyorsa bir kişi, şüpheli denip hemen gözaltına alınıyor. Telefonlara zorla yüklenen uygulamalar sayesinde polis durdurup anında kişilerin elindeki telefona bağlanıp içindeki bilgilerin hepsini aktarabiliyor. Bunlarda ortak operasyon veri merkezinde toplanıyor. Bu nedenle Doğu Türkistan’da kamplarda kalan insanlar oradan çıktıktan sonra bir daha hiçbir akrabası ile iletişim kurmak istemiyor yeniden hapse gitmemek için. Kampta dört duvar arasında hapis yaşarken dışarı çıktığında sanal bir hapishanede yaşıyor Doğu Türkistan halkı. Şu anda orada denenen ve başarılı olan teknolojiler Çin’in diğer bölgelerine yayılmaya başlandı. Ayrıca teknoloji şirketleri ürünlerini orada deneyip hatalarını giderdikten sonra diğer ülkelere pazarlıyor. Doğu Türkistan’da kullanılan teknolojiler bugüne kadar 60 kadar ülkeye ihraç edilmiş durumda.
Robin Barnwell ve Gesbeen Mohammed tarafından hazırlanan belgeselde, Çinli resmi bir güvenlik görevlisinin ifadeleri de yer alıyor. Görevli hükümetin ‘orada sıra dışı bir durum var’ açıklamasına itiraz edercesine, “Burada olanlar çok aşırı ve sıra dışı. Polis caddede Uygurları topluyor tek tek kontrol ediyor. Kim itiraz ederse anında tutuklanıp hapse yollanıyor” diyor. “Bu durumda Uygurların insan hakkı ihlal edilmiş olmuyor mu?” diye sorulduğunda ise “Onlar hiçbir insan hakkına sahip değiller. Ortada bir ihlal yok, onlar için bir insan hakkı da yok” diye cevap veriyor.
Yapımcı Robin Barnwell, belgesel hakkında gazeteci Priyanka Boghani’ye Gesbeen Mohammed ile verdiği demeçte, “Bu yüzyılın ideolojik çatışması Çin’in modeli otoriter rejimler ile batının sallantı halindeki liberal demokrasisi arasında olacak. İnsanlar bunu sadece Xinjiang’daki yerel bir hadise gibi düşünmemeli. Bu bütün dünyada insan hakları ve demokrasiyi etkileyecek bir durum” açıklamasını yapıyor. Gesbeen’ın şu sözleri ise Uygur halkının nasıl bir psikolojiye sahip olduğunu gözler önüne seriyor, “Öyle bir yer ki doğal bir şekilde ne bir nefes alabileceğin ne de davranabileceğin hiç imkan yok.”
Uygurlara zulmü kat be kat artıran sistemin kurulmasını talimatını veren Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, 2014 yılında Doğu Türkistan bölgesini ziyaret ettiğinde Uygurlar için “Çok sert davranmalıyız, kesinlikle merhamet göstermemeliyiz” açıklamasını yapmıştı. Bu açıklama akıllara Nazilerin yaptıkları soykırımın dönüm noktasını oluşturan Wannesse toplantısını getiriyor. Toplantıda SS subaylarından birisi Yahudilerin geleceği hakkında, ‘Onları nereye tahliye edeceksiniz’ diye soruyordu. Hemen atılan bir başka SS subayının ‘Cehenneme diye ümit ediyorum’ yorumuna ilave olarak sorulan ‘Onların bir cehennemi var mı?’ sorusuna toplantıyı yöneten general, “Evet var, biz onlara hazırlayacağız” demişti.