(Zehra GÜL)
Çin Komünist Partii, Doğu Türkistan’da Müslüman Uygurlar, Kazaklar ve diğer Türk topluluklarına uyguladığı soykırımı savunurken, ‘biz dini inançlara ve farklı kültürlere saygılıyız’ yalanını tekrarlayıp duruyor. Ancak, Güney Moğolistan’da yaşanan olaylar, Komünist Parti’nin aslında hiç bir dine, kültüre ve insanların kendi dillerini konuşmasına izin vermediğini ortaya koyuyor. Emperyalist sömürge sisteminin genişletme uğruna işgal ettiği bölgeleri Çinlileştirme ve diğer toplumları dil ve kültürlerinden başlayarak yok etmeyi hedefleyen Komünist diktanın bu adımlarına karşı bütün ülkelerin artık dur demesi gerekiyor.
2. Dünya savaşından sonra Rusya ile anlaşarak Moğolistan’ın güney kısmını kendi topraklarına katan Çin yönetimi o dönemden beri sistematik olarak orayı da Çinlileştirmek için çeşitli yöntemler uyguluyor. Tıpkı Doğu Türkistan’da yaptığı gibi İç Moğolistan’da da Moğol nüfusunu azınlıkta bırakmak için Han Çinlilerini oraya göç etmeye teşvik ediyor. Orada Han Çinlilerinin nüfusu 6’da bire düşürüldü, okullarda Moğollara tanınan kontenjan sayısı 190 bin’den 17 bine düşürülüyor.
Son yıllarda Asya’dan başlayarak Orta Doğu’ya uzanacak şekilde ekonomik programlarla sömürgeci politikalarını hızla hayata geçiren Çin, bir dönem zorla işgal ettiği topraklarda yaşayan halkları da asimilasyona, Uygurlar da olduğu gibi soykırıma uğratıyor. Bu amaçla atılan en önemli adım ise o toplulukların dillerinin okullarda okutulmasının yasaklanması ile başlıyor. Özellikle Doğu Türkistan’da sistematik olarak okullarda Uygurca’nın okutulmasına son verildiği gibi belli dönemlerde yapılan alfabe değişikliği ile de Uygur kültürünün gelecek nesillere aktarılmasına imkan tanınmıyor. Pekin yönetim aynı politakayı şimdi de Güney Moğolistan’da uygulamak istiyor. Bölgedeki parti yöneticileri merkezi idareden aldıkları talimatlar doğrultusunda edebiyat, tarih ve politika ile ilgili derslerin Moğolca yerine Mandarince okutulmasına yöneli baskıcı politikalar uyguluyor.
Tarih, edebiyat ve politika derslerinin Mandarince yani Çince okutulması, Moğol gençlerin kendi tarihlerini ve dillerinin unutmalarını yol açacağı için, halk buna karşı gösteriler düzenliyor. Moğol aileler, çocuklarına zorla Mandarince öğretilmesi yerine okula göndermiyor. On binlerce öğrenci de Komünist diktanın baskıcı politikalarına karşı çıkmak üzere okulları protesto ediyor. İç Moğolistan’da yaklaşık 300 bin öğrencinin okullara gitmediği belirtiliyor. Öğrenciler, “Bizim dilimiz Moğolca, ana vatanımız sonsuza dek Moğolistan, ana dilimiz için ölürüz” sloganları ile baskılara karşı çıkıyor.
Komünist dikta ise her zaman yaptığı gibi dünyaya yine aynı hikayeyi satmaya çalışıyor orada da aşırılıklarla mücadel ettiğini söylüyor tıpkı Uygurlara yönelik baskı politikalarındaki gibi. Pekin hükümeti gösterilere öncülük edenlerin listelerini yayınlayıp yakalayanlara ödül vaad ediyor. Bir yandan da ağır bir sansür uyguluyor. Örneğin, bölgede haber yapmak isteyen Los Angeles Times gazetesinin muhabirini göz altına alıp bölgeden uzaklaştırıyor. Sosyal medya uygulamalarına kısıtlama getiriyor. Bu baskı ve sansür de Doğu Türkistan’daki yöntemleri hatırlatıyor.
Bütün bu olaylar bir kez daha gösteriyor ki Çin Komünist Partisi, bu yüzyılın en baskıcı en sömürgeci ve aynı zamanda soykırımcı yönetimi. Doğu Türkistan’da milyonlarca insanı toplama kamplarına gönderip orada her türlü işkenceyi uyguluyor. Kadınları zorla kısırlaştırıyor ve çocukları anne ve babalarından ayırıp komünist yetimhanelerine gönderiyor. Bu zulümlere dair her geçen gün yeni tanıklıklar ortaya çıkıyor. Dünyayı da ‘aşırılıklarla’ veya ‘sözde terörle’ mücadele ediyorum yoksa herkesin dinine ve diline karşı saygım var yalanı ile aldatıyor. İç Moğolistan’da yaşananlar da bir kez daha Çin’in tek bir hedef yolunda yani vahşi sömürgecilik yöntemi ile dünyaya hakim olmak istediğinin bir başka örneği olarak tarihte yerini alıyor.