Uygur, Kazak, Kırgız, Azeri’nizden
Gitmesin gardaşlık nazarınızdan
Zalimler zulmünü üzerinizden
Çeksin bayram olsun bayramlarınız.
Yukarıdaki satırlar bundan 8 yıl önce hayatını kaybeden Türk dünyasının en önemli şairlerinden Abdurrahim Karakoç’a ait. Yazdığı şiirler nedeniyle 30 defa mahkemeye verilen Karakoç’un şiirlerinde işlediği en önemli temalardan biri millet olma ideallerine bağlılıktı. Karakoç, bugün hayatta olsaydı muhtemelen en etkili şiirlerinden birini Doğu Türkistan için yazardı.Özellikle de bugünlerde Çin Komünist Partisi tarafından Müslüman Uygur Türklerine yönelik soykırım suçlarına her geçen gün bir yenisi eklenirken. İslam Dünyası’nın Ramazan Bayramı’nı kutlayacağı bu dönemde, Uygurların gerçek anlamda bugünü idrak edebilmesi için zalim Çin’in zulmüne son vermesi gerekiyor. Bunun yolu da başta İslam Dünyası olarak bütün devletlerin Pekin Hükümetine dur demesinden geçiyor.
1949 yılında işgal ettiği Doğu Türkistan’daki sömürgeci sistemini ayakta tutabilmek için Müslüman Uygur Türklerini soykırım yöntemleri ile ortadan kaldırmak isteyen Çin Komünist Partisi bu eylemlerine kendi ülkesinden çıkan ve dünyayı perişan eden virüse rağmen devam etti. Pekin Yönetimi kendi ülkesinde hiçbir şey olmamış gibi zalim politikalarını sürdürürken, virüs nedeniyle İslam Dünyası bu sene Ramazan Bayramı’nı daha önceki yıllarda olduğu gibi kutlamaktan mahrum kaldı. Çünkü, birçok Müslüman ülkede virüsün etkisini azaltabilmek için sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Artık, küçükler büyüklerin ellerini öpmeye gidemeyecek akrabalar birbirini ziyaret etmesine imkân kalmadı. Hatta bayram namazları bile kılınamaz hale geldi.
Bayramı bayram yapan güzel geleneklerin yerine getirilmemesi, Doğu Türkistan’da Müslüman Uygur Türklerinin yıllardan beri karşı karşıya kaldığı mahrumiyetlerdendi. Çünkü, Çin Komünist Partisi, Uygurları Uygur yapan dini ve milli değerleri yok etme adına onlara zulmetmeye yıllardan beri devam etti. Özellikle son yıllarda Doğu Türkistan’ı bir polis devletine çeviren Pekin Yönetimi, 2014’te inşa ettiği kamplara milyonlarca Uygur’u gönderdi. Onlara, dini ve milli değerlerini unutmalarını Komünist Doktrini benimsemeleri için her türlü işkenceyi yaptı. Kamplarda yaşanan tacizler, işkenceler, psikolojik baskıların boyutları canlı tanıklarca dünyaya duyurulmaya çalışıldı. Pekin hükümeti, sözde eğitim merkezi dediği kamplara Uygur halkını göndermekle yetinmedi, onların bütün hayatını gözetleyecek hem ileri teknolojiye hem de düşünce suçu polislerine benzer sistem kurdu. Uygurların telefonlarındaki ve bilgisayarındaki her aktivite takip edilmeye başlandı ve şüpheli görülen her kişi hemen ya hapse ya da kampa gönderildi. 1,1 milyon Han Çinliyi düzenli olarak Uygur evlerine gönderdi. Bu kadrolu akrabalar Müslüman Uygur Türklerinin hem mahremlerini çiğnedi hem de onların Ramazan’da oruç tutmak dahil her türlü ibadeti yerine getirmelerine engel oldu. Hatta eşleri kamplara gönderilen kadınlarla aynı yatağa bile girerek toplu tecavüzlere yol açtı. Genç kızların zorla evlendirilmesinin yanı sıra 500 binden fazla Uygur çocuğun devlet yetimhanelerine gönderilip birer Çinli gibi yetiştirmelerine zemin hazırladı, Pekin Hükümeti.
Doğu Türkistan halkının, bayram gelenekleri olan kabir ziyaretleri, muhtaçlara yardım, akrabayı ziyaret, yakınları evlerinde ağırlama, küslerin barışmasını sağlamak gibi adetleri yerine getirmesi sadece tarih kitaplarında kaldı. Çünkü, bugün Uygur halkının evlerine misafir kabul etmesi dahi yasaklandı. İslam adına ve Türk gelenekleri adına ne varsa hepsi Çin yönetimi tarafından ‘topluma zarar verici hastalık’ ve ‘virüs’ olarak nitelendi ve suç sayılmaya başlandı. Uygurlar kendi ülkelerinde neredeyse Komünist Parti’den izinsiz nefes alamayacak hale getirildi. Bütün bu şartlar altında yıllardan beri ne Ramazan ayını ne de bayramları hakkıyla yaşayamadı Doğu Türkistan halkı. Gurbetteki yakınları için ise bayramlar ayrı bir hüzün oldu. Çünkü ailesine zarar gelmemesi için insanlar telefon açamaz oldu. Hatta kimi aileler çocuklarına mesaj atıp ‘bir daha bizi arama’ dahi dedi. Çünkü, kamplara gönderilenlerin durumlarına ilişkin medyaya düşen resmî belgelerde, yurt dışı ile iletişim halinde olmak, suç olarak kabul edildi.
Müslüman Uygur Türkleri, bütün bu zulümleri yaşarken, dünyaya seslerini duyurmaya çalıştı. Ancak gereken desteği henüz tam bulamadı. Son dönemde virüs nedeniyle Çin hükümetinin dünyaya doğru bilgileri vermemesi üzerine yeni yeni bazı ülkeler adımlar atmaya başladı o kadar. Fakat bütün bunlar Çin hükümetini soykırım suçlarını işlemekten geri koymadı. Hatta Pekin yönetimi dünyaya, evrensel insan hakları ilkelerini tanımadığını Hong Kong’daki demokrasi yanlıları ve muhaliflerin aleyhine yeni bir yasal düzenleme için adım dahi atarak gösterdi. Bu adım, dünyaya bir kez daha Doğu Türkistan’daki soykırıma ses çıkarmanın gerekliliğini bir kez daha hatırlattı.
Burada İslam dünyasına düşen ise Ramazan ayı ve Ramazan Bayramı vesilesi ile Müslüman Uygur Türklerini hatırlamak ve onların mağduriyetlerinin sona ermesi için ses çıkarması oldu. Uygur Şairlerden Muhammetcan Raşidin’in şiirinde yer aldığı gibi, her ne kadar bu acıları yaşayanlar kadar bilinmese de en azından bir adım atılması dertlerin paylaşılması adına önemli hale geldi.
Zamanın zorluğu çile çekmek
Açın derdini tok ne bilsin
Gözyaşlarının sebebini
Derdi olmayan ne bilsin