Dünya tarihinin en kanlı savaşlarından biri hiç şüphesiz ki 60 milyon insanın hayatını kaybettiği 2. Dünya savaşıydı. Bu savaşın akıllarda kalan en acımasız perdesi ise Nazi Almanyası’nda yaşandı. Literatüre ‘soykırım’ kelimesinin girmesine neden olan süreçte Naziler 6 milyon Yahudi’yi yok etti. Naziler bu katliamları gerçekleştirirken savaş ortamı ile birlikte işledikleri bütün suçların hepsi en kısa sürede ortaya döküldü ve masumların hesabı soruldu. Bütün ülkeler o dönemde ‘bir daha asla’ diyerek gelecekte yeni bir soykırımın yaşanmasına müsaade etmeyeceklerine söz verdi. Aradan çok zaman geçmediği halde dünya yeni bir soykırım ile karşı karşıya kaldı. Ancak bu kez hem paranın hem de teknolojinin gücünü kullanan Kızıl Yılan Diktası, Doğu Türkistan’da Uygurlar, Kazaklar ve diğer Müslüman topluluklara yönelik, şeytana pabucunu ters giydirircesine dünyanın gözü önünde soykırım yapmaya başladı. Arnavut kökenli Kanadalı Akademisyen Olsi Jazexhi’nin tespiti ile “Çinliler, Hitlerin Yahudiler konusunda yaptığı hatayı yapmama konusunda başarılı” oldu. Çünkü, başta Müslüman ülkeler olmak üzere uluslararası kamuoyunun önemli bir kısmını ekonomik gücü ile satın alarak hiçbir şey olmamış gibi suçlarını gizlemeyi başardı.
İlk önce Müslüman devletler ve Çin’in boyunduruğu altına girmiş ülkeler, dünya tarihinin yeniden şekillendiği bu dönemde ontolojik duruşlarının ne kadar yanlış olduğunu zamanı gelince fark edecek. Ancak bu büyük hatayı fark ettiklerinde her şey için çok geç olacak. Tıpkı, daha geçen günlerde acıları bir kez daha hafızalarda canlanan Srebrenitsa katliamı gibi. Dünyanın, Uygurlar ve diğer Müslüman toplulukların maruz kaldığı soykırıma karşı gözlerini kapmaları bu acıların var olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Olsi Jazexhi, Çin hükümeti tarafından Doğu Türkistan’a inceleme yapmak üzere davet edildiğinde kızıl yılanın büyüsüne kapılmayıp bir milletin nasıl yok edildiğini fark etmişti. Çinli ev sahipleri onlardan Han Çinlileri gibi dans eden ve şarkı söyleyenlerin fotoğraflarını çekmelerini istediğinde, Uygurların yüzündeki acıları görüp bütün bunların dünyanın gözünü boyamak için sahnelenen bir oyun olduğunu görmüştü. Çünkü, komünist diktanın adı sivil ama kendisi parti polisi olan görevlileri sadece belli sınırlar içinde dolaşmalarına müsaade ediyordu. Pekin hükümetinin hedefi belliydi o programı için, her katılımcı kendi ülkesine geri dönüp Doğu Türkistan’ın ne kadar güllük gülistanlık bir yer olduğunu anlatması gerekiyordu.
Ancak Olsi Jazexhi gerçek bir akademisyen olmanın getirdiği sorumlulukla, Komünist diktanın Doğu Türkistan topraklarının tamamen Çinlileştirmek amacı taşıdığını görüp bunu dünyaya duyuruyordu. Geçen günlerde yayınlanan mülakatında Kızıl yılanın, toplama kamplarını dünyaya ‘eğitim merkezi’ yalanı ile yutturmaya çalıştığını söyleyen Kanadalı Akademisyen, “O kamplarda kalanlar ne terörist ne de aşırılıkçı insanlar. Onların tek suçu Müslüman olmak. Çinliler onların Uygur Türk kültürünü, dillerini ve İslam inancını terk etmeye zorluyordu. Kamplarda helal olmayan yemekler, içki içmek ve komünist doktrine bağlılıklarını sunmak baskısı yapılıyordu.” Jazexhi, Çin komünistlerinin iddia ettiğinin tersine ne bir terörist ne de bir intihar bombacısı görmüştü, onun şahit olduğu sadece Müslüman olduğu için mahkum edilen insanlardı. Hatta bir şekilde yolunu bulup oradan kalan mazlumlarla da röportaj yapmış ve hangi tehlikeli suçları işlediklerini sormuştu Olsi. Aldığı cevap ise bir toplumu yok etmek için nasıl bahaneler uydurulacağının en çapıcı göstergesiydi, “İki yıl önce namaz kılıp Allah’a dua etmek, evliliğini İslam dininin kurallarına göre yapmak, başörtüsü takmak ve helal yiyecek tüketmek” Resmi görevliler eşliğinde yapılan röportajlarda ise bir toplumun nasıl bir soykırıma tabi olduğu ortaya çıkıyordu, şöyle diyordu sözde eğitim merkezindeki Uygurlar, “İki yıl önce Allah’a inanıyordum. Artık bu inancımı terk ettim, İslam’a artık inanmıyorum. Ben bilime ve Çin Komünist Partisi’ne inanıyorum”
Kanadalı Akademisyen, Çin hükümetinin İslam ve Türk kültürünü Doğu Türkistan’da soykırım ile yok etme konusunda çok başarılı olduğunu hatta bu noktada 6 milyon Yahudi’yi katleden Nazileri bile geçtiğini görüyordu. “Uygur, Türkmen, Kazak, Kırgız ve Tatarlar Doğu Türkistan’da zorla Çinlileştiriliyor. Bu soykırımı gizlemeyi de çok iyi başarıyor. Hitlerin Yahudiler konusunda yaptığı hatayı yapmaya başarısını gösteriyor” değerlendirmesini yapıyordu Jazexhi.
Aralarında adı İslam olan ancak diktatörlükle yönetilen ülkelerin, Müslüman bir topluluğun maruz kaldığı soykırıma sessiz kalması ise tarihin yapraklarına yüz karası olarak geçiyordu. Çünkü, kızıl yılan yönetimi bu diktatörlükleri, Müslüman bir toplumun başında bile olsa, ekonomik yatırımlar, silah anlaşmaları ve ileri seviye teknoloji sistemleri ile satın alıyordu. Türkiye, Malezya gibi bazı Müslüman ülkelerin Çin’e karşı açıklamaları olduğunu kaydeden Jazexhi, Kızıl diktanın bir başka şeytani hamlesine de dikkat çekiyordu. Pekin yönetimi, bazı Müslüman ülkelerin ‘Amerikan emperyalizmine karşıyız’ duruşundan yararlanarak, Uygurlara yaptığı soykırım karşısında gözlerini bağlamaya çok iyi başarıyordu. Bunun en çarpıcı örneğini de dünya Hong Kong’da görüyordu. Hong Kong’u da diktatörlükle yönetmek isteyen Çin Yönetimi’nin hazırladığı yeni yasayı uygulamasının ne tabi olduğuna dair açıklamayı yapan 53 ülke arasında adı hem Müslüman hem de diktatörlükle yönetilen veya Pekin’in boyunduruğu altında bulunan çok sayıda ülke yer alıyordu. Olsi’nin şu söze her şeyi çok iyi özetliyordu, “Onlar, Şeytan diye gördükleri Çin ile çalışabileceklerini düşünüyor”
Derleyen Abdulhakim Idris,