Çin’in Uygurlar üzerindeki teknoloji oyunları ve Orwellian sisteminin yeni çağı!
Ünlü İngiliz yazar George Orwell, 1949 yayınladığı dünya klasiği 1984 adlı romanını yazdıktan bir yıl sonra hayatını kaybetti. Orwell, bugün yaşamış olsa, efsane kitabında tasvir ettiği “Büyük Birader, sizi izliyor” sözünün uygulandığına şahit olacaktı. Kim tarafından? Tabi ki, Müslüman Uygur Türklerinin yaşadığı Doğu Türkistan’daki toplum yapısını, son sistem teknoloji kullanarak değiştiren Çin Komünist Partisi tarafından. Pekin Yönetimi, dünyanın gözleri önünde Orwellian olarak literatürlerde tanımlanan bu sistemi hayata geçirdi.
Şöyle anlatıyordu Orwell, “Herkesin ortasında ya da tele-ekranın görüş alanı içindeyken düşüncelerinizi başıboş bırakmak çok tehlikeliydi. En ufak bir şey sizi ele verebilirdi. Sürekli gözünüzün seğirmesi, farkında olmadan yüzünüzün kaygılı bir anlatıma bürünmesi, kendi kendinize söylenip durmanız, olağandışılık belirtisi gösteren ya da bir şeyler gizlediğiniz izlenimi uyandıran herhangi bir şey. Kaldı ki, yüzünüzde belirecek uygunsuz bir anlatım bile (örneğin, bir zafer açıklanırken inanmamış görünmek) cezayı gerektiren bir suçtu.” Bu nedenle, Kuzey Kore’nin eski devlet başkanı Kim Jong’un ölümünden sonra haberleri seyreden insanların sokaklarda kendini ‘üzüntü’ (!) içinde yerden yere atan insanları görmesi boşuna değildi.
Bugün de Doğu Türkistan’da başta Kaşgar bölgesi olmak üzere birçok şehirde 7 gün 24 saat insanları gözetleyen teknolojik sistem kuruldu. İleri teknolojileri orada hayata geçiren şirketlerden biri olan China Electronics Technology Corporation’un (C.E.C.T) geliştirdiği sistemi inşa etmenin gerekçesi de sözde ‘terörü’ önlemek. Tıpkı 1984’te anlatılan her yere yerleştirilmiş ‘tele-ekranlara’ benziyordu, Komünist Parti’nin Doğu Türkistan’daki güvenlik kameralarına dayalı kuşatması. Sokaktan geçen herhangi bir insanın yüzünü tarayan sistemle anında o kişinin kim olduğu, nerede yaşadığı ve aile bilgilerine dair her bilgi ekranda görülüyor. New York Times gazetesi tarafından mercek altına alınan sistem, bir bölgede yaşayan herkese ait bilgileri toplayan, onları tek tek takip eden, davranışlarını analiz eden, herhangi bir suça karışma ihtimalini olup olmadığına karar verip gerektiğinde polisle müdahaleye imkan veriyor. Sloganları ise ne yaptıklarını özetliyor, “Eğer biri varsa, orada iz vardır, eğer bir bağlantılar varsa bilgi de var olacaktır.” Tabi ki toplanan bilgiler oradaki Müslüman azınlığa ait, nüfustaki oranı her geçen gittikçe arttırılan Han Çinlilerine değil. İnsan Hakları İzleme Örgütü temsilcisi Maya Wang’ın “Bu sistem, sadece Müslümanları hedef olmak üzere tasarlanmış” ifadesi ile açıklandığı üzere. Yüzde 85’i Uygur olan toplam 720 bin insanın yaşadığı Kaşgar bölgesi için C.E.C.T’nin 2017 yılında topladığı veri sayısı 68 milyar. FBI’nın 2018 yılında güvenlik kaydı ve kontrolü için derlediği rakamın sadece 19 milyon olduğu gözönüne alındığında Pekin yönetiminin insan hakları sınırlarını çoktan çiğnediği ortaya çıkıyor. Polislerin telefonunda yer alan bir uygulama ile de Çin Polisi tarafından ‘kırmızı listeye’ alınmış bir kişi herhangi bir yere girdiğinde oranın bir anda alarma geçirilmesi insanın kanını donduran bir teknolojiye işaret ediyor. Başta Kaşgar olmak üzere Uygur halkının yaşadığı yerlerde yüzlerce noktaya yerleştirilen güvenlik noktaları, polis karakolları, araçlara takılan GPS’ler Doğu Türkistan’ın açık bir hapishaneye dönüştürüldüğünü gösteriyor.
Peki sadece güvenlik kameraları mı Çin’in Uygurları kriminalize etmek için kullandığı yöntem? Tabi ki hayır, çeşitli haberleşme uygulamaları da Çin’in fişleme araçlarından. Üstelik bu uygulamalar sayesinde, Doğu Türkistan’dan ayrılmak zorunda kalan Türkiye ve diğer ülkelere giden Uygurların telefonları da uzaktan devre dışı bırakılıyor, Çin yönetimince. Wired yayın kuruluşunun incelediği durumda, Nurjamal Atawulla, telefonuna yüklediği WeChat uygulaması üzerinden hükümetçe takip edildiğini fark etmişti. Polisin sık sık evlerine baskın düzenlemesinin ardından İstanbul’a sığınmak zorunda kalan Atawulla’nın telefonu Türkiye vardıktan hemen sonra çalışmaz oldu. WeChat uygulaması ilk çıktığı dönemde diasporadaki Uygurlar için memleketleri ile görüşme, heyecanlarını paylaşma, bilgi alışverişi ve benzeri birçok konuda önemli bir imkân sağlıyordu. Bir anlamda özgürdü insanlar artık iletişim kurarken. Fakat bu ‘Big Brother’in Uygurlar hakkında data topladığı bir silaha dönüştü daha sonra. 2014 yılından itibaren tamamen devlet kontrolü altına girdi bu uygulama. Artık uygulamanın ana hafızasındaki bilgiler taranarak, Uygurlar aleyhine deliller toplanıyor ve bu delillerle binlerce Doğu Türkistanlı kamplara gönderiliyor.
Doğu Türkistan’a Komünist Partinin temsilcisi olarak gönderilen Chen Quango, başkent Pekin’in talimatları doğrultusunda ‘Uygurları dönüştürme’ projesinin büyük bir baskı ve şiddetle uygulayıcısı. The Guardian’ın incelemelerine göre, bizzat hükümet Çinli teknoloji firmalarını Uygurları kontrol altına alabilecek teknoloji geliştirmelerini istiyor. Yapay zeka teknolojilerini kullanan Meiya Pico adlı şirket, Uygurların konuşmalarını anında yazıya döken sistemini de devreye sokmuştu bir süre önce. Hikvision adlı firma yüz ve beden hareketlerine yoğunlaşırken, diğer firmalar Uygurların internetteki aktivitelerini inceliyor. Bu teknolojik sistemi anlatan resimde eksik olan Orwell’in kitabında yer alan, tele-ekran. Bunun için de bütün Uygurlara, akıllı telefonlarına, onların ne konuştuklarını ne yazdıklarını, kiminle iletişim kurduklarını takip eden özel bir uygulama zorla yükleniyor, artık.
Peki akıllı telefonu olmayanlar nasıl takip edilecekti? Onun yolu da bölgeye son yıllarda göç ettirilen Han Çinlilerini devreye sokmak. Bir süredir Uygurlar ile iç içe yaşadıkları için onları tanıyan ve üst düzey güvenlik görevlisi pozisyonuna getirilen Han Çinlileri, lokaldeki polislerin de desteği ile 14 milyon Uygur hakkında veri topluyor. Bunun de yeterli olmaması üzerine Pekin hükümetinin 1,1 milyon Çinliyi her ay düzenli olarak Uygurların evlerinde kalmak üzere görevlendirdiğine dikkat çekiyordu, İngiliz yayın kuruluşu. Bu zoraki misafirler de 1984 romanındaki ‘Düşünce Polislerini’ andırıyor.
Kısaca milyarca dolarlık bu yatırımların temel amacı Uygur halkını İslam dininden ve onun gereklerini yapmaktan uzaklaştırmak: “Han Çinlileri; Müslüman Uygur Türklerinin, ülkenin “ortak dilini” öğrenmesini, İslami değerleri terk etmesini ve Han kültürünü öğrenmelerini görmenin gururunu ve şevkini yaşıyordu. Bu da yeni teknolojinin başarısını ortaya koyuyordu!”
George Orwell, bugün Çin’in yaptıklarını görmüşçesine ne diyordu kitabında, “Barış Bakanlığı savaşın, Gerçek Bakanlığı yalanların, Sevgi Bakanlığı işkencenin, Varlık Bakanlığı yokluğun bakanlığıdır.”