(Asım YILMAZ)
“Ve her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey, düşmanlarımızın sözleri değil dostlarımızın sessizliği olacaktır.”
Bu tarihi önemdeki sözler, Bosna Hersekli lider Aliya İzzetbegoviç’e ait. Bosna Hersek savaşının en kanlı katliamı, Avrupa tarihinin 2. Dünya savaşından sonra gördüğü en büyük soykırım bundan 25 yıl önce Srebrenitsa kentinde yaşandı. 11 Temmuz’da kenti işgal eden Sırplar kısa sürede 8 bin den fazla insanı katletti. Bugüne kadar 6 bin şehidin kimliği tespit edilebildi. Katliamın birinci derecede sorumlusunun Sırplar kadar, gerekli müdahaleyi yapmayan, başta Birleşmiş Milletler (BM) ve bu soykırıma dur demeyen bütün ülkelerin olduğu inkâr edilemez bir gerçek olarak tarihin yapraklarında yer alıyor.
Aradan çeyrek asır geçtikten sonra, dünya yeni bir soykırım ile karşı karşıya. Çin Komünist Partisi Doğu Türkistan’da Müslüman Uygur Türkleri, Kazaklar ve diğer İslam dini mensuplarına yönelik Nazileri aratmayacak bir soykırım gerçekleştiriyor. Eğer dünya bu soykırıma da ses çıkarmazsa soykırıma maruz kalan Doğu Türkistanlılardan geriye hiçbir iz kalmayacak.
İstiklal Marşı’nın şairi Mehmet Akif Ersoy’un bugün bütün dünyaya ders niteliğinde olan sözlerinden biri, “Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar. Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?” Ancak görünen o ki, başta Müslüman dünyası olmak üzere batılı ülkeler ve BM bu sözlerden hiç ders çıkarmıyor. Kızıl Dikta, 1949 yılında işgal ettiği Doğu Türkistan topraklarında Müslüman topluma yönelik her türlü zulmü gerçekleştiriyor. 2014 yılında inşa etmeye başladığı kamplara milyonlarca insanı süren Kızıl dikta burada her türlü zulmü ve işkenceyi masum insanlara uyguluyor. Bir dönem Kraliçe İsabel’in olduğu hikâye edilen, İspanya’da Endülüs Müslümanların izlerini silmek için ‘nohut tanesi kadar kalmayacak’ sözündeki mantığa benzer yöntemle hareket eden Komünist dikta, Doğu Türkistan topraklarını Çinlileştirmek yolunda her türlü zulmü gerçekleştirmeyi meşru gören bir politika takip ediyor.
2013 yılında ilk olarak duyurduğu ve dünyayı ekonomik olarak işgal etmeyi amaçlayan Bir Kuşak Bir Yol projesi için Doğu Türkistan’ın kilit noktada bulunmasının da getirdiği vahşi kapitalist bakış açısı ile, Müslüman Türk izlerini silip atmak istiyor, Kızıl Dikta. Toplama kamplarında uzun süre tuttuğu masumlara ‘listeden suç’ seçtirip hiçbir evrensel hukuk değerlerine uymayan şekilde hapis cezaları veren Kızıl Yılan yönetimi, cezasını tamamlayanları veya ceza vermediklerini fabrikalarda 21. Yüzyıl sistemi kölelik mantığı ile çalıştırıyor. Kendi ülkesinden çıkan ve dünyayı sarsan coronavirüs günlerinde bile, Uygurları fabrikalara zorla çalışmaya gönderen Çin Komünist Yönetimi, Müslüman nüfusun yok etmek için kamplarda ve hapishanelerdeki kadınları zorla kısırlaştırıp, hamile kadınların çocuklarını ana karnındayken öldürüyor. Uygur çocuklar ise ailelerinden koparılıp devlet yetimhanelerine gönderiliyor. Doğu Türkistan’ın bağımsızlık mücadelesinin öncülerinden Mehmet Emin Buğra’nın 1940’lı yıllarda söylediği “İstilaya uğradık. Mukaddes saydığımız toprağımız çiğnendi. Vatanım ve milletim diyenler öldürüldü, yurttan çıkarıldı ve hapse atıldı. Bütün ulusal ve şahsi haklarımız gasp edildi. Yurtta kalanlar kan denizinde yüzüyorlar” sözleri o gün yaşananları özetlese de yıllardan beri Uygur halkı aynı baskı ve zulmü yaşamaya devam ediyor.
Srebrenitsa katliamında 8 bin kişinin ölümüne yol açan adım Hollandalı askerlerin kendilerine sığınan Boşnakları, Sırp katillere teslim etmesiydi. BM adına bölgede masumları korumakla görevli Hollandalı askerlerin komutanı, şehri Sırplara terk ederken onlarla birlikte kadeh kaldırmış ve hediyelerine alıp gitmişti. İnsanlık tarihinin unutmadığı ve asla unutmayacağı bu zalimce hareketin sonucunda binlerce Müslüman katledildi. Bugün de göründüğü kadarıyla milyonlarca Müslüman Türk’ün maruz kaldığı soykırımda BM yine gereken adımları atmıyor. Çin’in BM’deki veto gücünden korkan organizasyon, attığı her adımla zalimin sırtını sıvazlamaya devam ediyor, onu İnsan Hakları Komisyonu üyeliğine dahi getiriyor.
Madalyonun öteki yüzünde ise İslam Dünyası’nın acı sessizliği var. Tıpkı Aliya’nın dediği gibi gelecekte Uygurlar, ‘dostların sessizliğini’ unutmayacaktır. Afrika ülkelerindeki yer altı kaynaklarını sömürmek için devreye soktuğu ‘borçlandırıp rehin alma’ politikasının aynısını Müslüman Ülkelere de uygulayan Kızıl dikta verdiği paraların karşılığını BM İnsan Hakları Komisyonu’na üye 53 ülkenin Doğu Türkistan’da yaptıklarının onayı olarak geri alıyor, hem de önemli bir kısmını Müslüman devletlerin oluşturduğu destek ile. Müslüman dünyasının gözünün içine baktığı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Doğu Türkistan’daki olayların araştırılma önergesinin reddedilmesi de tarihe hayal kırıklığı olarak geçiyor.
Uygur Hareketi (Campaign For Uyghurs – CFU) geçen günlerde yayınladığı soykırım raporunda, uluslararası camiayı bir an önce harekete geçmeye çağırıyor. Adım atmak için bugünün bile geç olduğu kritik bir dönemde başta Türkiye Büyük Millet Meclisi, BM ve diğer Müslüman ülkelerin Kızıl yılana ‘artık yeter’ demesi ve Çin’in Doğu Türkistan’daki soykırımını durdurması gerekiyor.