Çin Komünist Partisi, vahşi kapitalist emelleri uğruna Doğu Türkistan’da Müslüman Uygur Türklerini yok etme planlarına ara vermeden devam ediyor. Kendi ülkesinden çıkan ve bütün dünyayı kavuran virüs bile Pekin hükümetinin acımasız politikalarını etkilemiyor. Her geçen gün Uygurlar, Kazaklar ve diğer Müslümanlar üzerindeki baskılarını sürdürüyor. Bu baskılar artık o kadar dayanılamaz hale geldi ki, Doğu Türkistan’daki akrabalarını ziyaret eden Han Çinlileri bile yaşananların artık dayanılamaz hale geldiğini söylüyor.
Bir dönem Doğu Türkistan’da yaşamış ancak daha sonra ayrılıp Çin’i başka bölgelerine yerleşen bir Han Çinlinin itirafları, dünyanın gözlerini kapadığı zulüm gerçeğini bir kez daha ortaya döküyor. Pekin Yönetimi, Nazi yönetimine şapka çıkarırcasına işlemeye devam ettiği soykırım suçlarının etkileri Doğu Türkistan topraklarında açık bir şekilde görülüyor. Amnesty International insan hakları örgütünün internet sitesinde yayınlanan yazı, Komünist Parti yönetiminin son yıllardaki yönetim sistemi yüzünden orada yaşamanın artık gittikçe zorlaştığını söylüyor. Han Çinli Cha Naiyu, “Yıllar önce eski evimden ayrıldım. Ne zaman eve dönsem orada ortamın gittikçe ağırlaştığını görüyorum” diyor. Naiyu, son yıllarda George Orwell’in 1984 romanındaki gibi ‘büyük birader sizi gözetliyor’ yönteminin izlerini her yerde görüldüğünü anlatıyor: “Restoran, alışveriş merkezi, sinema, hastane veya herhangi bir binaya girişlerde güvenlik kontrolü, çantaların aranması, kimlik kartları okutuluyor. Çocukluğumdaki günlere baktığımda şimdi sanki bir bilim kurgu filmi sahnesini yaşıyoruz”
Komünist bir yönetimin, zalim kapitalist amaçları uğruna Doğu Türkistan’ı Uygurlar ve diğer azınlıklar için her yere kurulu güvenlik noktaları ve sanal gözetim sistemleri ile bir açık hapishaneye hatta tamamını bir toplama kampına çevirmesini de gözlemliyor Naiyu. Trenle Urumçi’ye vardığında polis arabalarının sıraya dizildiğini görüyor. Bu polisler Uygurları tek tek kontrol ediyor onlara orada yaşayan akrabalarından veya çalıştırılmak üzere gönderildiği şirketlerden referans mektubu olup olmadığına bakıyor. Eğer böyle bir mektup yoksa tekrar geri gönderiliyor insanlar. Bir süre kamplarda tutulduktan sonra fabrikalarda çalışmakla ‘görevlendirilen’ Uygurlar ve diğer azınlık mensupları hapishanelerdeki dört duvarlar yerine fabrikalardaki dört duvar arasında birer suçlu gibi çalıştırılmaya devam ediliyor. Bu mazlumların tek suçu Komünist Parti tarafından sadece ve sadece mensup oldukları İslam Dininin gereklerini yerine getirmek. Yani namaz kılmak, oruç tutmak, başörtü takmak, içki içmemek gibi Müslümanlığın temel pratiklerini yerine getirmek. Komünist Parti’ye göre bunlar büyük ama çok büyük bir suç olarak kabul ediliyor iki ana gerekçe ile. Birincisi, komünist doktrin bir dine inanmayı ‘hastalık gibi’ görüyor. İkincisi ise Uygur Türklerinin ve diğer Müslüman azınlıklarının dinlerine bağlılıkları onların kimliklerini asimile edilmeye karşı koyuyor. Bu durumda Çin’in dünyayı hegemonyası altına alacak Bir Kemer Bir Kuşak projesinin kilit noktası Doğu Türkistan’da istediği yönetimi hayata geçiremiyor. Bu projenin gerçekleşebilmesi için işgal ettiği toprakları Çinlileştiremiyor. Naiyu’nun “Sigara ve içki içmeyenler ya da dinine daha güçlü şekilde bağlı olduklarını gösterenler özellikle soruşturmaya tabi olacak ve yen işyerlerinde bunlara devam ederse ‘eğitime’ gönderilecekler” tespitinin perde arkasında bu gerçek yatıyor.
Doğu Türkistan’ın eski meskunlarından Naiyu’nun dikkat çeken bir diğer tespiti de bölgeye yönelik baskıların 2017 yılındaki Çin Komünist Partisi’nin Genel Kongresi’nden sonra artması. O tarihten sonra bir anda insanların birer ikişer ortadan kaybolmaya başlaması, sözde gerekçelere tutuklanıp götürülmesinde dikkat çeken oranda artış görüyor Naiyu. Bu noktada daha önce Tibet’te partinin genel sekreterliğini yapan Chen Quango’nun terfi ettirilerek Doğu Türkistan’a atanmasına da bölgedeki dinamikleri etkileyen unsur olarak bakmak gerekiyor. Kızıl yönetim, önceki yönetimi Müslüman halka yeterince zulüm yapmadığı için görevden almış gibi görünüyor. Bu yönetim değişikliği sadece Müslüman Uygur Türkleri, Kazaklar ve diğer azınlıkları değil Parti mensubu kişileri de etkiliyor. Son iki üç yıl içerisinde partiye bağlılıklarından şüphe duyulan 12 bin kişi hakkında soruşturma açıldığı ifade ediliyor.
Şeytanın insanın aklını çelmek için kırk türlü hileye başvurduğu gibi Çin yönetimi de Uygurlar üzerinde her türlü psikolojik savaş taktiklerini kullanıyor. Pekin hükümetinin psikolojik harp silahı olarak kullandığı pratiklerden biri de Han Çinlilerinin Uygur halkına karşı nefret edecek politikalar geliştirmek. İnternet, televizyon ve basın yayın kuruluşlarının tamamını kontrol eden Pekin yönetimi Uygurları, ayrılıkçı, terörist, geri kalmış, eğitime muhtaç ve benzeri aşağılık sıfatlarla etiketliyor Naiyu’nun gözlemlerindeki gibi, “Bir akrabam azınlıkların yavaş çalıştığını ve onların Hanlar kadar zeki olmadıklarını söylüyor. Bir başka tanıdığım onları asla işe almayacaklarını, sınıf arkadaşlarımdan biri Uygurlarla bir araya gelmekten nefret ettiğini çünkü onların gürültü ve pis olduklarını söylüyor” Bu tespitler Kızıl yılanın ektiği ‘kolektif nefret tohumlarının’ zihinlerde nasıl yeşerdiklerini apaçık gösteriyor.
Diğer taraftan Komünist Parti’nin bu baskısı sadece Uygurlar veya diğer Müslümanlari değil bütün insanların hayatını etkiliyor. Naiyu’nun bir tren yolculuğunda görüştüğü kişinin ona söylediği gibi “Bir nesil sosyal ve ekonomik istikrarı sağlama adına feda ediliyor. Ancak bundan Han Çinlileri de nasibini oluyor” Naiyu’ya göre bir başka dramatik durum ise bugün Doğu Türkistan’da artık okulların duvarlarına dikenli tellerin örülmesi. Yani orada okullar bile artık hapishane mantığı ile yönetiliyor.
Son olarak şunu bir kez daha vurgulamak gerekiyor ki bütün hayatın ister gerçek ister sanal olarak zincirlerle kuşatıldığı Doğu Türkistan’daki bu zulme artık ses çıkarmanın zamanı geldi de geçiyor.
(Derleyen Abdulhakim Idris)