(Asım YILMAZ)
Çin Komünist Partisi, Doğu Türkistan’da Müslüman Uygur Türklerine, Kazaklara ve diğer Müslüman topluluklara yönelik soykırım suçlarını işlemeye devam ediyor. Amerika Merkezli Jamestown Foundation organizasyonu tarafından yayınlanan ve Çin politikaları uzmanı Adrian Zen tarafından hazırlanan “Kısırlaştırma, Zorla Kürtaj ve Zorunlu Doğum Kontrolü; Çin’in Doğu Türkistan’da Uygurların Doğum Oranını Azaltma Kampanyası” adlı rapor, Uygur, Kazak ve Diğer Türk ve Müslüman topluluklarının nasıl yok edildiğini bilimsel verilerle ortaya koydu. Aynı zamanda The Associated Press tarafından haberleştirilerek dünyaya duyurulan rapora göre Doğu Türkistan’daki Uygurların nüfus artışı neredeyse sıfıra düştü. Çin hükümeti birden fazla çocuk saymayı ‘aşırı dincilik suçu’ olarak kabul etti. Polisler evlere baskın yapıp, ‘saklanmış çocukları’ aradı. Kamplara götürülen kadınlara periyodik ilaçlar vererek kısırlaştırdı.
Birleşmiş Milletlerin (BM) 1948 yılında kabul ettiği ‘Soykırım Suçunun Önlenmesine Dair Sözleşme”nin ikinci maddesinde belli suçlar sıralanarak bu suçları işleyenlerin uluslararası hukuka göre ‘soykırım fiilini’ gerçekleştirdiği yer aldı. Bu suçlardan birini dahi işleyen herhangi bir yönetim ‘soykırım suçlusu’ olarak kabul edildi. 2. Maddede yer alan suçlardan biri de “Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak” Çin Halk Cumhuriyeti de sözleşmeyi 29 Temmuz 1949 yılında imzalamış, 1983 yılında da onayladı. Ancak, Komünist Dikta imzası bulunan bu sözleşmeyi, bütün dünyanın gözü önünde çiğnemeye ve yok saymaya devam etti. BM’deki veto gücüne güvenen Çin, kendisine yönelik hiçbir yaptırım uygulanmayacağının verdiği rahatlıkla, Doğu Türkistan’da Uygur halkını soykırıma uğratmaya devam etti. Adrian Zen tarafından hazırlanan ve Jamestown Foundation tarafından yayınlan raporda “Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak” kapsamına giren soykırım suçunun nasıl işlendiğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Uygurların nüfusunda keskin düşüş
Raporun bulgular kısmında yer alan tespitlere göre Doğu Türkistan’daki nüfus oranı son yıllarda keskin bir şekilde düşmeye başladı. 2015 yılı ile 2018 yılları arasında nüfus artış oranı Uygurlar arasında yüzde 84 oranında düştü. 2019 yılında da hızlı düşüş devam etti, bu yıl ise nüfus artış oranı neredeyse sıfıra yaklaştı. 2018 yılında binde 11.45 olan doğum artış oranı bu yıl binde 1.05’e geriledi. Çin hükümeti uzun yıllardır kendi halkına yönelik uyguladığı sıkı doğum kontrolü politikasını gevşetirken Uygurlar üzerinde artırdı. Kamuoyuna sızan belgelere göre daha önce doğum kontrolü kuralına uymayanlara sadece para cezası verilirken son yıllarda tutuklama, hapse veya kamplara gönderilme ile karşı karşıya kalındı. Karakaş Listesi olarak bilinen belgelerde yer alan suçlarda ‘doğum kontrolüne uymamak’ da vardı. Kadınları kısırlaştırmaya yönelik olarak gerçekleştirilen politikalarla, 2019 yılında Doğu Türkistan’da kırsal kesimde yaşayan çocuk doğurabilecek kadınların yüzde 34’üne yakını hedefe konuldu. Bu kapsamda hükümet yeni fonlar ayırdı.
Komünist diktanın 1949 yılında işgal ettiği Doğu Türkistan’da Han Çinlilerinin nüfusu artırmak ev Uygurları asimile etmek için sürdürdüğü politikalar neticesinde o dönemde yüzde 6,7 olan Han Çinli sayısı 1978’e gelindiğinde yüzde 41’e ulaştı. Ancak, Han Çinlileri arasındaki doğum oranın düşüklüğü nedeniyle bölgedeki Uygur nüfusu çoğunluğunu korumaya devam etti. Komünist Dikta, emperyal hedefleri önünde Doğu Türkistan’daki Müslüman Türk halkını engel olarak gördüğü için doğum kontrolü yöntemlerini daha fazla baskı ile uygulamaya başladı. İlk olarak, İslam inancında zorunlu olmadıkça kürtajın kabul görmemesi nedeniyle doğum kontrolüne karşı çıkanlara karşı ‘aşırı dinci’ etiketi yapıştırılmaya başlandı. Basın yayın organları ve yerel yönetimlerin baskıları ile zorunlu olarak doğum kontrolü ‘aşırı dinciliği’ önlemek amacıyla devreye sokuldu. Bunun neticesinde 2018 yılında bölgedeki nüfus artış oranı ortalaması binde 4.06 olurken bu rakam Müslüman topluluklar arasında binde 2,58’e düştü.
Kamplarda zorla kısırlaştırma
Çin Komünist Partisi’nin 2014 yılında inşa etmeye başladığı sayıları bin 500’lere yaklaşan toplama kampları Uygurlara yönelik doğum kontrolünün zorla uygulandığı yerlerden biri haline geldi. Kamplarda kalan kadınlara sürekli olarak çeşitli ilaçlar verilerek kısırlaştırıldı. Hamile olanların ise bebekleri zorla alındı. Kamplardan kurtulan kadınlardan Tursunay Ziyawud’un bazı tutukluların zorla ameliyat edildiğini bazılarının da ilaçlarla kısırlaştırıldığını aktardı. Raporda ismi geçen ve zorla doğum kontrolüne tabi tutulan kadınlardan Kızılsu bölgesinden Zumrat Davut ise önce kendisine ‘ücretsiz’ kısırlaştırma ameliyatının önerildiğini ancak bu teklifi geri çevirdiğini söyledi. Ancak, yerel yönetimler 2018 yılında Davut’u tutuklayarak ona bu ameliyatı zorla yaptı. 2019 yılında sadece Guma (Pishan) ilçesinde 8064 kadın zorla kısırlaştırma yöntemine maruz kaldı.
Bu bir genetik soykırım
Associated Press (AP) tarafından yayınlanan haberde ise bu soykırım suçunun mağdurlarının hikayeleri yer aldı. Hükümet kaynaklarından, raporlardan da yararlanılarak hazırlanan haber için AP 30 mağdur ile görüştü. Haberde Doğu Türkistan’da yaşananlar hakkında uzmanların ortaya koyduğu ‘Demografik soykırım’ tespitine dikkat çekildi. Doğum kontrol kampanyalarının Komünist Parti’nin Uygurların özellikle dini ve milli kimliklerine yönelik bir saldırı olduğu ve onları asimile etmeyi amaçladığı belirtildi. Uygur kadınlar ve erkekler bu hedef doğrultusunda kamplara gönderildi, sözde eğitim adı altında komünist politika ezberlettirilmeye çalışıldı. Kamplardan çıkanlar fabrikalarda köle olarak çalıştırılmaya başlandı. Çocuklar ailelerinden koparılarak devlet yetimhanelerine Çinli olarak yetişmesi için gönderildi. Colarado Üniversitesi’nden Darren Byler, “Tamamen asimile etmek olmasa da amaç onların varlığını azaltmak. Çin’in kabalalık nüfusu içinde onları asimile etmek kolay bir yöntem” dedi. İngiltere’deki New Castle Üniversitesi’nden Joanne Simith Finley, “Bu soykırım ve mutlaka durdurmalı. Bu kitlesel öldürmelerin yaşandığı bir soykırım değil ancak bu daha yavaş daha acılı ve ürpertici bir soykırım. Bunların anlamı genetik olarak Uygur halkının nüfusun azaltılmasıdır” değerlendirmesini yaptı.
“Bizleri yok etmek istiyorlar”
AP’nin ulaştığı mağdur hikayelerinden biri Abdushukur Umar. Umar, birden fazla çocuğa sahip olduğu için kamplara gönderildi ve daha sonra 7 yıl hapse mahkum edildi. Umar’ın kuzeni olan Türkiye’de yaşayan ve haber ajansı ile görüşen Zuhra Sultan, “Benim kuzenim bütün vaktini ailesi ile ilgilenerek geçiriyordu. Hiçbir politik gündemi yoktu. Ama çok çocuğu olduğu için 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu inanılır bir şey değil” dedi. Ajansın görüştüğü tanıklar, insanların sadece birden fazla çocuk sahibi olduğu için onlarca yıl hapis cezasına çarptırıldığını söyledi.
Haberde görüşlerine yer verilen kadınlardan Gulnar Omirzakh, komünist diktanın bu zulümlerdeki hedefini şöyle özetledi: “Bizleri yok etmek istiyorlar” Eşi tutuklanarak kampa gönderilen Omirzakh, bu süre içerisinde zorunluğu doğum kontrolü eğitimlerine mecbur olarak katıldı. Yerel yetkililer onu ve çocuklarını gözetlemek için evine iki komünist parti üyesi evine gönderildi. Eşi kamptan kurtulduktan sonra bir fırsatını bulup oradan kaçtı. Omirzakh, “Bugün Doğu Türkistan’da insanlar doğum yapmaktan korkar hale geldi. Ne zaman orayı hatırlasam o korkunç günleri hissediyorum” diye konuştu.
Polisler ‘fazla çocukları’ evleri basarak aradı.
Zorla kısırlaştırma yöntemi uygulanan bir başka kadın ise öğretmendi. Öğretmen, 2017 yılından itibaren Uygurların evlerine baskınlar yapılmaya başlandığını anlattı. Diğer taraftan Uygurlara ‘anti-terör’ yayınları dağıtılmaya başlandı. Polisler o yıl öğretmenin bulunduğu mahallede 180 ailenin evini aradı. Bu aileler çocuk sayısı fazla olan ailelerdi. Her kapıyı tek tek açıp her yeri kontrol eden polisler, evlerden Kur’an-ı Kerim, yemek bıçaklarını, seccadeleri topluyordu. Özellikle baktıkları husus çocuklardı, evlerde saklanan çocuk var mı diye didik didik ortalığı karıştırdı. Birden fazla çocuğu olan kadınlar zorla polislerin kolları arasında otobüslere bindirilerek hastanelere götürüldü. Burada bekleyen diğer yüzlerce kadınla birlikte ona da kısırlaştırma operasyonu yapıldı. Öğretmen, “Eğer bizim fazla çocuğumuz var ise bu biz aşırı dinci olarak kabul ediliyormuşuz. Bu da bizim kamplara gönderilmemiz demek” diye konuştu.