(Abdulhakim Idris)
Doğu Türkistan’da Çin Komünist Partisi Müslüman Uygurlar, Kazaklar ve diğer Türk topluluklarına soykırım yapmaktan vazgeçmiyor. Her geçen gün yayınlanan yeni haberler, bilgiler ve belgelere rağmen, Amerika’nın özel yasa çıkarması ve komünist parti yöneticilerine yaptırım uygulamasının dışında batılı ülkelerden henüz gür bir ses çıkmıyor.
Avrupa’da İngiltere’de 130 parlamento üyesinin aldığı mektup ile Fransa’da bazı milletvekillerinin kaleme aldığı çağrı metninden öte siyasilerden henüz bir hareket yok. Şu ana kadar duyulan sesler ise ‘endişe duyuyoruz’ ile sınırlı kalıyor, tıpkı Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un kendi ülkesindeki milletvekillerinin çağrısına cevabı gibi. Bugün Avrupa Birliği’nin iki kurucu ve kilit ülkesinden biri olan Almanya’nın tutumu ise şaşkınlık verici. Avrupa Birliği’nin insan hakları konusu ve dünyanın yakın tarihteki en büyük soykırımları karşısındaki ikircikli tavırları ise tam bir hayal kırıklığı oluşturuyor. Nitekim, Avrupa Birliği üyeleri ile Çin arasında gerçekleştirilen dönemsel toplantıların sonuncusunda da benzer bir durum ortaya çıkıyor. AB ülkeleri adına Başkanı Michel ile Çin Başkanı Xi arasındaki görüşmeden sonra yayınlanan bildiride Doğu Türkistan’da yaşanan soykırım Tibet ve Hong Kong’daki baskılar hakkında ‘AB liderleri endişelerini dile getirdi’ ile ‘bir sonraki toplantıda ele alınacak’ sözleri, Avrupa’nın acziyetini ortaya koyuyor.
2. Dünya savaşının en korkunç hadiselerinden biri Avrupa’nın göbeğinde Almanya’da yaşanıyordu. Naziler kurdukları kamplarda milyonlarca Yahudi’yi yok ediyordu. O gün yaşanan felaketten sonra, böyle bir soykırım ile yüzleşmeme adına önde gelen insanlar ‘bir daha asla’ diye söz veriyordu. Fakat görünen o ki batılı ülkeler verdikleri sözleri unutalı çok zaman geçiyor. O dönemde Yahudilerin toplama kamplarına gönderilmesi ne kadar korkunç bir zulüm ise bugün Müslüman Uygurların toplama Komünist diktanın kamplarına yollanması o kadar zalimce. Her iki zulüm de dünyayı ele geçirmek ve sömürmek isteyen diktatörlerin tarihe bıraktıkları kara leke olarak karşımıza çıkıyor. Nazilere yaptıklarına karşı çıkmak ne kadar insani bir sorumluluk ise bugün Çin’in zulmüne karşı çıkmak da bir o kadar önemli sorumluluk.
Bu nedenle Avrupalı liderlerin Çin Komünist Partisi’nin ‘merhamet yok’ diyen diktatörü karşısında kelime oyunları ile kaçamak ifadeler kullanmak yerine daha etkin adımlar atması gerekiyor. Dün yapılan toplantıda soramasalar da bir sonraki dönemsel toplantıyı beklemeden Komünist Parti yönetimine Doğu Türkistan’da meydana gelen soykırımın hesabını sorması gerekiyor, Avrupalı liderlerin. AB devlet başkanları Çin’in Doğu Türkistan’da milyonlarca insanı sadece Müslüman oldukları ve Müslüman gibi yaşadıkları için kamplara neden gönderildiğinin cevabını istemeli. AB yöneticileri eğer insan hakları ihlallerine ve soykırıma karşı iseler Yahudi olduğu için toplama kampına gönderilme ile Müslüman olduğu için toplama kampına gönderme arasındaki tek farkın sadece ayrı dinlere mensubiyet olduğunu hatırlamalı. Anne karnındaki çocukların neden zorla alınarak öldürüldüğünün izahını talep etmesi gereken liderler, milyonlarca Uygur kadının, üstelik Alman kökenli bir araştırmacı tarafından belgeleri ile rapor haline getirilmişti, zorla kısırlaştırılması suçunu işleyenlerin uluslararası mahkemelerde hesap vermesini sağlamalı.
AB, bugün en temel insani haklardan olan, bir çocuğun anne ve babasının yanında büyümesi hakkının neden Doğu Türkistanlı çocukların elinde alındığını, yüz binlercesinin komünist yetimhanelerde beyinleri yıkanarak yetiştirildiğini araştırmalı. Avrupa’nın birçok ülkesinde etkin olan işçi örgütleri kendi liderlerine çağrıda bulunarak, Çin Komünist partisinin, ekonomik avantaj sağlayıp dünyaya egemen olmak adına yüzbinlerce insanın köle gibi çalıştırılmasını durdurmasını istemeli.
Eğer, Avrupalı liderler bu soruların ve taleplerin gereklerini yerine getiremeyecekse, tarih önünde ‘diktatör bir yönetimle suç iş birliği yapan yöneticiler’ olarak yer alacaklarını unutmamalı. O zaman geldiğinde bugün söyledikleri ‘endişe duyuyoruz’ açıklamasının bir anlamı kalmayacağı görülecektir.